Kitap Adı | Kur'an Meali |
Yazar | Mehmed Âkif ERSOY |
Sayfa | 608 |
Basım Tarihi | 1. Baskı, İstanbul, 2012 |
ISBN | 978-605-62894-9-1 |
Ebat | 16 x 23cm |
Kağıt | Kuşe |
Kapak | Deri cilt |
Fiyat | 1050,00 TL |
BİR GÜZELİN TAKDİMİ
Hayreddin Karaman
Sevgili Recep Şentürk beni odasına davet etti, odanın kapısını arkadan kilitledi, kesin olarak gizli kalması kaydıyla bana bir şey göstereceğini ve onunla ilgili danışmada bulunacağını söyledi. Tabii merak ettim. Dolabı açtı, daktilo ile yazılmış, her tarafından eski olduğu anlaşılan bir metin çıkardı, bunun merhum Mehmed Âkif Ersoy'un yaptığı Kur'an mealinin bir kısmı olduğunu söyledi. Hemen elinden aldım ve hızlı bir şekilde bazı nirengi noktalarına baktım. İlk dikkat çeken husus, farklı bir meal ile karşı karşıya olduğumuz idi. Bu meali yapanın hem Türkçe'yi, hem Arapça'yı, hem de Kur'an dilini iyi bildiği anlaşılıyordu.
Peki bunun "O tercüme-meal olduğu nasıl biliniyor, bunu nereden ele geçirdiniz, aidiyetine nasıl inanıyorsunuz?" diye soruları sıraladım. Sizin de elinizdeki baskının giriş kısmında okuyacağınız bilgileri bana verdi. Doğrusu bu bilgiler bana oldukça inandırıcı geldi.
Danışma faslına geçtik; danışma konusu "eserin yayınlanması" idi. Düşündüm: Meal tam değildi, yaklaşık Kur'an-ı Kerim'in üçte biri kadardı (Tevbe Sûresi'nin sonuna kadar), ama merhum mütefekkir, âlim şairimize ait olma ihtimali kuvvetli görünüyordu, ayrıca kısa bir sürede az da olsa okuyabildiğim kısımlara göre karşımızda "farklı, görülmesi ve okunması gereken bir meal" vardı. Yayınlayacak olanlar (Prof. Dr. Recep Şentürk ve Yrd. Doç. Dr. Âsım Cüneyd Köksal) Kur'an meali konusunda doğruyu yanlıştan ayırt edebilecek, değersiz bir eseri yayınlamayacak kadar maddi ve manevi donanıma sahip kişilerdi. Görüşümü açıkladım: "Bu eseri, gerekli hizmeti yaparak yayınlayın".
İşte kitap elimizde, insan bir okumaya başlayınca "acaba şurayı nasıl çevirmiş, şu ifadeyi nasıl Türkçeye aktarmış" diye oradan oraya atlayarak okumaya doyamıyor.
Girişte okuyacağınız "bu kitabın macerası-hikayesi" yıllardır konuşulurdu, "keşke yakılmasaydı, korunsaydı da zamanı gelince yayınlansaydı" diye iç geçirip dururduk. "Gün geçer, devran dönerdi, İlâhî Kitab'a uzatılan eller toprak olur ama o, mü'minlerin kalplerinde, dillerinde ve davranışlarında yaşamaya devam ederdi. Onu Allah korumayı va'ad etmişti, kimse onu değiştiremez ve yok edemezdi" derdik. Meğer bir meraklı-hamiyetli kişi (ve belki daha başkaları) elde ettikleri kısmı (belki başka kısımları da) korumuşlar, Allah'ın murad ettiği vakit gelince en uygun ellere teslim etmişler, onlar da titizlikle çalışarak bu gizli hazinenin bir kısmını güzel bir neşirle ortaya koymuş oldular.
Kitap ellere geçince şüphesiz yankı uyandıracak, hakkında yeni araştırma ve eleştiriler yapılacak, bunlar da hayırlı sonuçlara sebep olacaktır.
Tercüme edene, daktilo edip saklayana, yüklü bir menfaat elde etme imkanına rağmen onu emin ellere bedelsiz teslim etmeyi tercih edenlere, neşir için emek harcayanlara dua, teşekkür ve minnet borcumuzdur. Allah cümlesinden razı olsun!