Gecenin ardından günün ilk ışıklarıyla birlikte Mahya Dağı’na çıktık. Dağın geniş Trakya düzlüklerine bakan kuzey yamacında, masmavi göğün altında, yemyeşil çayırda, çıtır çıtır yanan odun kütüklerinin alevden aydınlığında, sabaha kadar devam eden sohbetlerin içimizi ısıtan sıcaklığında, gün yüzü görmemiş fıkralar dinledik.
Ertesi gün, tatlı bir yorgunluk ve ayrılığın hüznüyle vedalaşırken; "aynı tarihte, aynı yerde buluşalım" diye sözleştik. Öyle de oldu. Ertesi yıl, daha ertesi yıl tekrarladık gezimizi. Gezilerimiz boyunca herkes, istediğini dilediği şekilde söylerken hiçbir konuda herhangi bir sınırlama olmaksızın görüşlerini açıklıyordu.
Üstelik yeni isimler de eklendi aramıza. Aramıza katılan arkadaşlarımızla birlikte yeni mekanlar keşfettik ve sonunda yüksek kayın ağaçlarının gölgesinde, şarıl şarıl akan derenin kenarında, soğuk bir pınarın başında karar kıldık. Yaklaşık on yıl konaklama yerimiz oldu burası. Kasım Aykut başta olmak üzere, Bekir Uğur da bu tatlı gezilerin ayrılmaz kişileri arasına girmişti. Özenle hazırladığı yemeklerin lezzeti, özellikle de çiğ köfte, kuru fasulye ve bulgur pilavı ziyafeti gezimize doyumsuz hazlar katıyordu. Kayın ağaçlarının altında, yanı başımızda akan Velika Deresi’nin şırıltıları arasında, ateş korunun etrafında toplanıyor, gece sabahlara kadar sohbet ediyor ve yıl boyunca gerek ülkemizde, gerekse dünyada cereyan eden olayları tartışıyorduk. Ne akademik katılık vardı konuşmalarımızda, ne entel nobranlığı, ne de avam sıradanlığı. Gelenekselleşen bu toplantı, bir açık hava kürsüsüne, bir nevi serbest düşünce platformuna dönüşmüştü.
Ülkemizin ve dünyamızın son 25 yılda geçirdiği büyük değişimin adeta bir sicil defterini andıran bu toplantıların bir başka kuralı da, kayda geçirilmemesiydi. Özellikle 28 Şubat döneminin veya 11 Eylül olaylarının gergin ortamında yaşanan tartışmalar, zaman zaman sert ve katı eleştirilere dönüşebiliyordu.
Derken bu karanlık dolu günler geride kaldı. Bu dönemde de arkadaşlarımız eleştirel değerlendirmelerini sürdürdü; yeni imkanların ve şartların doğurduğu gelişmeleri, olumlu ve olumsuz yönleriyle ele almaya devam etti. Dışımızda geliştirilen “Büyük Ortadoğu Projesi”nin tehlikelerine dikkat çekildi. Afganistan ve Irak’tan sonra Suriye ve İran’ın işgalinin de gündeme geleceği konuşuldu. Bölgede istikrar unsuru durumundaki Türkiye’nin bu konumunu sürdürmesinin mümkün olup olmayacağı tartışıldı. Etrafımızı saran ateş çemberinden kendimizi korumamızın ne kadar zor olduğu ifade edildi. O yüzden de duygusallıktan uzak, akılcı bir politika izlemenin, hem bizim, hem de bölgenin geleceği bakımından hayati bir önem arz ettiği vurgulandı.
Bir zaman sonra, bizim Mahya Dağı gezilerimizden haberdar olan kadim dostlarımız Osman Şansal ile arkadaşları da aramıza katıldı. Osman Bey, bizi Demirköy'deki çiftliğine davet etti. Çiftliğin doğal ortamında yetiştirilmiş ürünlerden oluşan ikramında, özenle hazırladığı, adeta gelenekselleşen kuyu kebabından bahsetmeden geçemeyeceğim. Ayrıca bundan sonra çiftlik, dağ gezilerimizin değişmeyen mekanı oldu. Eskilerin deli orman diye niteledikleri yeşillikler ummanına bakan hakim bir mevkideki konuk evi, sanki böyle toplantılar için çok önceden planlanmıştı.
Bu güzel ortamda yaklaşık on yıl devam eden toplantılarımızdan birinde, bir ikindi serinliğinde, yürüyüşe çıktık. Osman Bey bizi, çiftliğe su sağlayan ana kaynağa ve burada yüksek ağaçların altında yaptırdığı göletin kenarına götürdü. İnsanı mest eden bu manzaradan çok etkilendim ve arkadaşlarımızın estetik zevklerinden de esinlenerek, yıllar önce İsviçre’de Olga Fröbe-Kapteyn isimli soylu hanımefendinin başlattığı “Eranos Circle” oluşumunu anlattım:
İngiltere’de, Alman asıllı bir ailede dünyaya gelen, dağ sporlarına meraklı olan ve Alp Dağları’nın en yüksek tepesi Mont Blanc’a ilk çıkan kadın dağcılar arasında yer alan Olga Fröbe-Kapteyn, 1928 yılında İsviçre’ye gider ve Kont Herman Kayserling tarafından kurulan “Bilgelik Okulu”nda, ünlü Psikolog Carl Gustav Jung ile tanışır. Onun etkisinde kalarak genç yaşta Hint felsefesi, meditasyon ve teosofi konularına merak sarar. Ardından da dünya dinlerinin ortak kökenlerini araştıran bir grup oluşturur. Bu amaçla Casa Gabriella’nın yakınında bir konferans merkezi açar ve bu merkezin Doğu ile Batı’nın buluşma noktası olmasını hedefler.
1933 yılında, ünlü dinler tarihçisi ve fenomenolog Rudolf Otto’nun önerisiyle, İsviçre’nin Ascona kenti yakınlarındaki büyük gölün (Lake Maggiore) kıyısında, Casa Eranos adını verdiği muhteşem villasında “Eranos Circle” başlıklı toplantıları düzenler. Asıl amacı Doğu ile Batı kültürleri arasında entelektüel köprüler kurmak ve serbest düşünce ortamında Doğu-Batı buluşmalarını başlatmaktır.
Her yıl temmuzun sonu ile ağustosun başında, Ascona’daki büyük göle nazır yüksek terastaki yayvan sedir ağaçlarının gölgesinde, dünyanın önde gelen düşünür, filozof ve bilginleri toplanıp belirli bir konu etrafında tartışırlar. Katılımcılar, bir hafta boyunca ev sahibinin konuğu olurlar. Hep birlikte oturur, yer, içer ve belirlenen konu etrafında sohbet ederler. Her katılımcının en az 2 saat konuştuğu bu toplantı tutanakları daha sonra yayınlanır.
Adını Grekçe “yemekli toplantı, şölen” anlamına gelen “eranos” kelimesinden alan ve din, felsefe, psikoloji, mitoloji ve sipritüel konuların tartışıldığı “Eranos Circle”i, meşhur biyolog Adolf Putmann yönetiyordu. Bu toplantılara ünlü psikolog Carl Gustav Jung ve Eric Neumann, ünlü protestan ilahiyatçı Martin Buber ve Ernst Benz, tanınmış oryantalist Louis Massignon, ünlü İslam felsefecisi Henry Corbin, dinler tarihçisi Mircea Eliade, kabalacı filozof Gershom Scholem, gnostisizm uzmanı Henri-Charles Puech, denemeci Denis Rougemont, sembolist Alfons Rosenberg, sanat tarihçisi Herbert Read, fizikçi Max Knoll, karşılaştırmalı mitoloji uzmanı Amerikalı Joseph Campbell, Japon Kwai Hayao, Macar Karl Kerenyi, antropolog Durand Gilbert, zen-budizm uzmanı D. T. Suzuki, hindolog Henrich Zimmer gibi, kendi alanında tanınmış 180 civarında isim katılmaktaydı.
Faşizm, komünizm ve nasyonal sosyalizm dalgalarının Avrupa’yı sardığı o meşum günlerde başlatılan, sembolik, mistik, hermetik ve manevi konuların ele alındığı bu toplantılar, yaşlı kıtaya yeni bir soluk getirmiş ve dünya çapında etkili olmuştu. 1962 yılında Olga Fröbe-Kapteyn vefat edince artık klasikleşen bu toplantılar bir vakıf çatısına kavuşturuldu. 1933’ten 1988’e kadar 57 cilt tutan, İngilizce, Almanca ve Fransızca yayınlanan Eranos-Jahrbucher (Eranos Notları) adlı dergi, gerçekten çağdaş bir manevi, ruhani ve hermetik koleksiyon niteliğindedir.
Zarif ve entelektüel bir hanımefendinin başlattığı bu oluşumun dünyamızı nasıl etkilediğini arkadaşlarımla paylaşmış, 2005 yılında bir gazete sütununda “Mahya Dağı’nda Yanan Ateş” başlıklı yazımda, artık gelenekselleşmiş olan bu geziden söz etmiştim.
Aradan yıllar geçti. Şimdilerde Osman ve arkadaşlarla birlikte bu toplantının ruhunu ve misyonunu yansıtan yeni bir entelektüel girişim başlatmış bulunuyoruz. Böylece Mahya Dağı’nın güney yamaçlarında başlayan sıradan bir gezinin 25 yıl boyunca devam eden anlamlı hikayesi, aynı dağın kuzey yamaçlarında farklı bir yapıda, yeni bir oluşuma dönüşmüş durumda.
Osman, Olga Fröbe-Kapteyn’in hikayesini unutmamış olmalı ki bu girişime bir isim aradığımızda “Mahya” adını önerdi. Bu toplantıların bir ürünü ve bu hikayenin bir izdüşümü olarak Mahya Yayınları hayata geçti.
Bu girişimin, sıradan bir yayın faaliyeti olmanın ötesinde, derli toplu bir entelektüel etkinlik halini alması için, uzun süre yoğun biçimde çalışıldı. Geniş plan ve programlar hazırlandı. Çalışmaların yalnız Türkçe değil, değişik dillerde yapılabilmesi için büyük çabalar harcandı. Bu amaçla Bahçeşehir Üniversitesi Medeniyet Araştırmaları Merkezi (MEDAM) ve Uluslararası İslam Düşüncesi Enstitüsü (IIIT) ile ortak işbirliği anlaşması yapıldı. MEDAM’ın akademik desteği ile İslam Düşüncesi Enstitüsü’nün uluslararası deneyimi bunlarla birleştirildi ve başlangıç olarak 20 kitaptan oluşan bir dizi hazırlandı.
Mahya Dağı'nda yanan ateşle başlayan bu girişimin hayırlara vesile olmasını diliyor ve bizim dünyamızı yansıtan çalışmaların yanı sıra, evrensel kültür mirasına önemli katkılarda bulunmasını temenni ediyorum.